Nuri Pakdil’in Eserleri
Mütefekkir, şair ve yazar Nuri Pakdil’in tüm eserleri, Ketebe Yayınları tarafından okurlarla buluştu. Aşağıda, Nuri Pakdil’in külliyatında yer alan önemli eserler ve temaları bulabilirsiniz.
Külliyatında Yer Alan Kitaplar
Nuri Pakdil, dilin pörsümüş örtüsünü kaldıran ve “Bildiğim her şeyden sorumlu olmazsam, nasıl hak edebilirim yaşamayı?” diyen bir “klas duruş”un sahibidir. O, tüm dünyayı büyük bir titizlikle gözetleyen, gözlemleyen ve algılayan bir yazar olarak, yerli ve yabancı zorbalara, kara siyasa cambazlarına, emek sömürücülerine ve insanı kendi karanlıklarında boğmaya çalışanlara karşı yiğitçe direnen bir eylem ve tavır adamıdır. “Emek” kavramı kadar, “mülkiyet” kavramı üzerinde de durur Pakdil: “Kirli mülkiyet”in eşitsizliğin temeli olduğu gerçeğinden hareketle bu kavramın insanı Tanrı’dan uzaklaştırdığına vurgu yapar ve çözüm önerir: “Aklımızla irdelenecek mülkiyetin temize çıkması olanaksız bence tek başına. Bir de, daha köklü irdelenmesi gerekiyor mülkiyetin: vicdanımızla. Dâima, terazinin ibresi vicdandır. Artık, vicdan dışında hiçbir şey namusluluğu açıklayamaz: Kazanımlarımızı tartsak tartsak bu terazide tartabiliriz ancak.”
Biat I-II-III
Nuri Pakdil, Biat I, Biat II ve Biat III adlı eserlerinde, anamalcılığa karşı duruşunu, sömürünün karşısında ve emeğin yanında olmayı, kirli mülkiyetin arındırılmasını, kara siyasayı, yerli düşünceyi, kimliksizleşmeyi, Afrika’yı ve Ortadoğu’yu vurguluyor. Pakdil, Cumhuriyet dönemi edebiyatını şöyle değerlendiriyor: “Cumhuriyet dönemi edebiyatı, Asya’dan, Afrika’dan, Ortadoğu’dan kopuk bir edebiyattır. Daha da kötüsü, Ortadoğu’yu yadsıma belgeleriyle doludur. Cumhuriyet dönemi edebiyatı, halkının inançları dışında, halkına karşı oluşan bir edebiyattır.” Biat’taki şu tespit ise, Nuri Pakdil’in bütün eserlerini anlamak için okuruna ışık tutuyor: “Yerli düşünce, edebiyatımızın umududur. Çünkü edebiyatımız yerli düşünceyle beslendikçe edebiyatla halkın ilişkisi doğallaşacaktır. Ülkemizde edebiyatla birlikte gelen, yerleşen yabancılaşma, yine ancak edebiyatla ülkemizden atılacaktır.” Pakdil, yazılarında inancı, coşkuyu, protestoyu, başkaldırıyı, isyanı ve teslimiyeti çaprazlama kurgular içinde dile getiriyor.
Bağlanma
Nuri Pakdil’in, “Fethi Gemuhluoğlu’nun Büyük Anısına” ithafen yazdığı Bağlanma, insana, yüklendiği sorumluluktan gelen değerini hatırlatıyor ve insanı eşyalaştırılan yanından sıyırmaya çalışıyor. Bunu da Fethi Gemuhluoğlu örnekliliğiyle yapıyor. “Bağlanma, insanlığa girmek demektir” diyen Nuri Pakdil, Fethi Gemuhluoğlu’ndan bağlanmanın özüne ilişkin cümleler de aktarıyor: “(‘PEYGAMBER’E BAĞLANMADAN YÜRÜNMEZ’ derdi, ‘AŞILMAZ HİÇBİR ENGEL’ derdi, ‘PEYGAMBER’LE ALGILANABİLİR YERYÜZÜ’ derdi). Konuştuğu kim olursa olsun, ya doğrudan ya da dolaylı olarak, hep PEYGAMBER’den bir söz, bir ilke aktarırdı onlara: Kök salmamızı istiyordu çok derinlere; bağlantıyı çok dipten kurmak istiyordu. (…) Bir bir vurguluyordu: aşılması gereken dönemeçleri: dirençle. Tanrı inancı ile Önder bağlılığından kaynaklanan evrensel ısıydı, dostluk coşkusuydu sunduğu. İnsanın elinden tutuyor, âdeta çağa çıkartarak yürüyüşe alıştırıyordu. İnsan; arttığını, çoğaldığını duyumsuyordu O’nun yanında…”
Edebiyat Kulesi
“Sürekli cümle kurarak, cümlelerini bozmalıyım bunların” diyen Nuri Pakdil’in, Edebiyat Kulesi’nde kurduğu her yeni cümle, “mutlak öğreti”yi, “kök”leri, “insan”ı savunmada atılan birer yeni adım. Pakdil, aynı zamanda, cümlelerini kurarken gösterdiği olağanüstü titizliğin ipuçlarını da veriyor okura. O, başını yastığa koyduğunda, “Aynası Firavun Tapınıcılığı olan bir ülkenin” aklından hiç çıkmadığını söylüyor. Bunu bilerek ve bunun öfkesiyle var gücüyle insanı saran buzullara vuruyor, harflerle yapılmış çekicini. Köklere sımsıkı bağlanmanın, sahih bir eylem birlikteliği içerisinde insanı ve yeryüzünü onaracak bir yaşama ustalığının ipuçlarını veriyor Pakdil. Sabır, onun metinlerini okurken hiç bilmediğimiz kadar soylu bir bilgiyle anlam kazanıyor.
“Yazmalı ve mütemadiyen yeni tasarılar yapmalı tabii. Cambazlığın tıpkısı: Birtakım ağırlıklarla ipin üzerinde gidip gelmeli ve düşmemeli. Seyirlik bir iştir yazmak.”
“Bilinç, Tarih’e sarksa ve araştırarak çıksa oradan bir: Karanlığı yol diye önümüze koyanları göreceğiz.”
Koca Adam Merhaba! Nuri Pakdil’e Mektuplar
Koca Adam Merhaba! 15 Aralık 1954’te Nurullah Ataç’ın Nuri Pakdil’e yazdığı mektupla başlıyor ve tam 50 yıl sonra 28 Kasım 2004’te Ahmet Edip Başaran’ın mektubuyla son buluyor. Tam tamına 50 koca yıl… İlk mektup ile son mektup arasında; değişen ve dönüşen Türkiye, yayıncılık, sosyoloji, gündelik hayat… Bütün bunların izlerini sürmek mümkün.
Her yaştan, her meslekten, her görüşten kişinin mektuplarının bulunduğu Koca Adam Merhaba’da; Nurullah Ataç’tan Mehmet Şevket Eygi’ye, Talat Sait Halman’dan Selim İleri’ye, Rasim Özdenören’den Enis Batur’a, Cahit Zarifoğlu’dan Behçet Necatigil’e, Sezai Karakoç’tan Fetih Gemuhluoğlu’na, Akif İnan’dan Necati Cumalı’ya uzanan, edebiyat ve kültür hayatımızın dönüm noktasını teşkil eden isimlerin mektupları yer alıyor.
120 farklı isim, 450 şehirden yollanmış mektuplar… Uzun-kısa, eğlenceli, “çok hayatın içinde”, kimi zaman kederli kimi zamansa coşkulu… Tıpkı hayatın kendisi gibi.